Merhaba seyir severler,
Yeni bir seyirde yeni bir yazı ile sizlerle birlikteyiz..
Yaklaşık bir yıldan uzun bir süre siz seyir severlere yazamadım..
Bazı özel sebeplerim var ama okuyucu daima haklıdır..
Aldığım ciddi eleştirilerinizi hak ettim ve sizlerden uzak kaldığım için özür dilerim..
Yazılarıma artık Uzakdoğu yerine Avrupa ve güzel ülkem Türkiye'den izlenimler ile devam edeceğim..
Bu kez Slovenya’nın
başkenti Ljubljana’da iki gece üç günlük bir seyahatteyiz..
Yazımı, bu kadar uzun aradan ve geçirdiğim hastalıktan sonra hakkını hiçbir şekilde ödeyemeyeceğim eşime ithaf ediyorum..Bu nedenle de...Bu tatilin adını “Romantik Bir Haftasonu” olarak belirledim..
Yazımı, bu kadar uzun aradan ve geçirdiğim hastalıktan sonra hakkını hiçbir şekilde ödeyemeyeceğim eşime ithaf ediyorum..Bu nedenle de...Bu tatilin adını “Romantik Bir Haftasonu” olarak belirledim..
Nereden aklınıza geldi
de buraya gittiniz..diye düşünenleri duyar gibiyim..
Evet, burası 5 milyon
nüfuslu küçük bir ülkenin genelde
öğrenci kenti olarak bilinen 250.000 nüfuslu küçük bir şehri..
Eşim televizyonda
“Travel” kanalına bakarken bu şehri tanıtıcı bir program yakaladı.. Ben de göz ucu
ile ara ara bakıyor, sanırım başka bir şeyler ile meşgul oluyordum.. Bana da ne
güzel bir şehir, nehir kıyısında evler, köprüler, cafeler, restaurantlar vs.
diye .. birden fazla kez çok beğendiğini söyledi.. Bu sefer dikkatimi çekti..
Birlikte seyretmeye başladık.. Hakikaten program çok başarılıydı.. Çekimler ve
anlatım seyredeni heyecanlandırıyordu.. Eşimin konuşmalarından bu şehirde
olmayı ve o anlatılan yerleri görmeyi çok istediğini hissettim.. İşte bu tatil
o an başladı..
Eşim televizyonda
Ljubljana’nın köprülerinde dolaşırken ben de bilet için www.bulucaak.com’
da dolaşıyordum. Türk Hava Yollarının
bize uygun şekilde buraya uçtuğunu
öğrenince de… cuma gidiş- Pazar dönüş biletlerimizi aldım.
Program bitince eşim, ne
güzel bir şehir, doğru dürüst seyretmedin, kaçırdın bu güzel şehri diye
hararetle bana şehri anlatmaya başladığında,
buraya gitmek istermisin diye sordum.. Siz olsaydınız ne cevap
verirdiniz..
Evet, cevabınız
doğru..Çok isterim dedi.. Ben de madem o zaman iki hafta sonra gidiyoruz dedim..İnanmadı tabii.. Rezervasyon
mailini görünce yüzündeki ifade ve mutluluğu anlatamam.. Bu anı yaşamak zahmetlerime
değdi..
Sevgili seyir severler..Zaman
su gibi aktı ve seyahat günü geldi..
Biliyorsunuz..Seyahatlerimizin
keyfini çıkarmaya en zahmetsiz ulaşımı seçerek başlarım... Bostancı’dan İDO ile
Bakırköy oradan da taksi ile Atatürk Havalimanı.. Bu kısa ve en az zahmetli
intikalin yorgunluğunu İş Bankası lounge’da atıyoruz..
İş Bankası Lounge’da
Maximiles (Select) kartımız ile ücretsiz ikramlardan istifade ile uçağımızı
beklerken dinlendik.. (Bu arada, İş Bankası diğer kredi kartlarından 25 TL giriş
ücreti almaya başlamış bilginize.)
Yaklaşık iki saatlik bir
uçuş ile Ljubljana’ya vardık.. THY ile ilgili değerlendirmem… Gidişte uçağın koltukları
ve ara mesafesi diğer rakiplerinden farklı değildi ama dönüşte ki uçak güzeldi. İkramları ise hem gidişte hem de dönüşte nefaset
olarak çok zayıftı.. Ancak kabin personeli çok yardımseverdi..
Genelde, şehre ve
insanlarına alışmak için metro ve otobüs varsa seyahatlerimizde onları tercih ederim.. Gelmeden
araştırmıştım.. Havaalanı şehirden 20 km mesafede.. Shuttle ücreti kişibaşı 9
Euro .. Public otobüsler kişibaşı 4 Euro..Taksi ise 30-35 Euro .. sizinde
bilginiz olsun..
Havaalanına inişte karanlığa kalacağımızdan ve aşırı
yağmur olacağından, tatile başlamada ve şehre intikalde sorun yaşamamak için otelden
shuttle istemiştim.. Çok uygun bir hal tarzı oldu.. İnişte bizi bir şöför
karşıladı ve dolu bir minibüsün son iki yolcusu olarak otelimize bıraktı.. Shuttle
otobandan 20-25 dakikada gitti ama bizim Taksim –Bostancı minibüsü gibiydi
sorun yaşamadık ama keyif de almadık..
Şu ana kadar her şey
yolunda gitti..Otel resepsiyonu da
güleryüzlü .. Bu doğru otel seçiminin ön
işareti.. Otel temiz, odalar ferah, banyo malzemeleri –mini bar-
ikramlar, eksik yok. Genelde reklam olmasın diye otel ismi vermem ama bu sefer
vereceğim.. Best Western Premier Hotel Slon.. Tavsiye ederim..
Şehirin turizm
haritasında merkezden üç daire ile yürüyerek gezilecek yerleri işaretlemişler.. Merkezden harita üzerinde yarıçapı 5-10-15 dakikada ulaşılabilecek olan yerler.. Benim tavsiyem 5 ve 10 dakikada ulaşılacak olan dairenin içinde kaybolmanız yeterli..
İlk geceden yağmur
altında şemsiyelerimizle hızlı bir şekilde 5 dakikalık daire içini gezdik..Köprülerden
geçtik..İnsanlar yolda çok azdı, ancak tüm cafe ve restaurantlar doluydu..
Saat 22.00 civarında
Slovenya’nın yerel yemeklerinin yapıldığı Julıet Restaurantta ( Romeo cafenin
karşısı) bulabildiğimiz iki kişilik bir
masada yan komşulara da çok yanaşık bir şekilde mum ışığında romantik akşam yemeğimizi
yedik.. Yemek mönüsü bal/kara kabak
tadında çorba, patatesli-mantarlı mantı tarzı makarna, kırmızı şarapta
yatırılmış ördek…
Otelin mevkii merkeze
yani üç köprü mevkine yürüyerek 2 dakika…
Cumartesi sabahı otelde
aldığımız mükellef bir kahvaltı ile güne başladık… Bütün sokaklarda yürüyerek
kaybolduk.. 5 - 10 dakikada yürüyerek dolaşılacak dairenin içinde saatlerce dolaştık.. Kahveler içtik.. Kendine
has binaların güzelliği içinde şehrin bir sanat ve kültür yuvası olduğunu
gördük ..
Öğleden sonra şehrin tek
yüksek tepesinde bulunan kalesine çıktık.. Teleferik vardı ama biz yürüyerek
çıkmayı tercih ettik..Bu kalenin yolu yorgunlukta bizde zirve yaptı ama daracık
otantik bu yol bir kez denemeye değer..
Kalenin dikkat çeken ilk
özelliği yaşayan bir kale olması.. Bizde ki gibi sabah açılıp akşam kapanan bir
yer değil.. İçinde cafeler, restaurantlar, hediyelik eşya dükkanları, sergiler vb. olan bir kale.. Keşke bizim
ilgililerimizde tüm kalelerimizi bu şekilde restarasyonla yaşatsalar.. Düşünsenize,
İstanbul’un surlarında böyle bir düzenleme ile turizmde patlama yaşardık..
Kaleden inişte
yorgunluğumuzu yerel bir lezzet olan “Krema Rezina” isimli tatlı ve cappuccino ile unuttuk..
Gecemizi de bu
kentin ortamına uygun bir etkinlik ile tamamladık. AB fonlarından yardımla kısa
bir süre önce yeniden onarılan/yapılan 150 yıllık Ljubljana Opera binasında “Tristan
and Isolde” isimli bale gösterisi muhteşemdi.. Salon ise tam doluydu, ancak son
biletleri alabildik..
Son günümüz pazar olduğu
için S.Nicolas ve S.Franceska kiliselerindeki ayinleri izledik.. International
dua çok ilgi çekiciydi.. Papaz oldukça sakin bir ses tonu ile ilk önce yerel
lisanda sonra İngilizce ruh güzelliği, insanlarla iyi ilişki kurulması
konularında vaaz verdi.. Günün anlamına uygun olarak ta tüm dinleyicileri
birbirleriyle tokalaşmaya ve güleryüzle sohbete davet etti.. Hepimiz sıralarda
etrafımızdaki erkek – kadın herkesle tokalaşıp hatırını sorduk.. Güzel bir
deneyim oldu..
Kilise çıkışında şehirde
kurulan Pazar festivalinde keyifli zaman geçirdik..Şarap tadımları , yerel
yemekler, yerel folk müzik ve dans gösterileri harika vakit geçirmemizi
sağladı..
Bu arada bugün nehir
üzerindeki önemli köprü hikayelerini de
tanıştığımız Sloven aileden öğrendik..Sütunlu köprü,Üç köprü, Kilit
köprüsü ve Ejderha köprüsü.. Hepsinin mitolojik veya önemli kişilerin
hatırasına bir hikayesi var. Ancak en akılda kalıcı olanı “Romantik Bir
Haftasonumuz” ile ilişkisi olan.. Kilit köprüsü.. Bu köprüye gelen sevgililer
(özellikle kızlar istiyormuş) birlikte bir kiliti köprünün bir yerine takıyor ve anahtarını nehire atıyorlar.. Böylece
aşkları hiç bitmiyor ve birbirlerinden ölüm onları ayırıncaya kadar ayrılmıyorlar..
İnanan çok .. Her cins kilit var.. Bazı aşklar ufak tefek narin, bazı aşkların
işi zor galiba koskoca asma kilit,
bazıları da sevgilisine pek güvenememiş motorsiklet kilidi ile kilitlemiş..
Gitme vaktimiz gelince,
internetten öğrenip information bürosundan teyit ettiğimiz otele yürüme
mesafesindeki otobüs istasyonuna giderek (public bus) havalanına intikale
geçtik..Otobüs çok rahat ve boştu. Ödeme şöföre yapılabiliyor.. Havaalanına
yaklaşık 40 dakikada bütün çevreyi göre
göre gittik. Muhteşemdi.. Güzergah üstündeki köylerin tarlalarının yanındaki
evler villa gibi...Yaşam standartının yüksekliği çok özendirici.. Havalanının
giriş-çıkış kapısının tam karşısında otobüs park yerinde bir seyir daha sona erdi..
Birkaç hafta sonra
Bükreş (Doğunun Paris’i) seyahatimizde görüşmek üzere hoşçakalın..
İsteyen takipçiler
diğer yazılarım için bakınız:
http://kadritalun.blogspot.com
Selam ve sevgilerimle….
Selam ve sevgilerimle….
Sahip olduklarınızın kıymetini bilmeniz dileklerimle...
Sağlık,özgürlük,sevgi,aile,güvenilir dostlar...her ne
sizi mutlu kılıyorsa..